Yazılar



ANASTASİS  - DİRİLİŞ


İçinde sürüklendiğimiz yüzyılda kendi çarmıhını taşımaya erinen insanlık, itinayla gerildiği çarmıhını görmemenin şaşkınlığıyla, çarmıhına sahip çıkanlara saldırmaktadır. Vahim olan ise bunu fark edecek dimağın, gözlerin dağlanmış kapılarına mühür vurmuşluğudur. Şüphesiz ruhunu ve O’ nun gözünü böylesine kolay kaybetmeye meyilli çoğunluğun ( yazdığı tarih, derin şahidimizdir ) içinde kendi yolunu bulmak ve onu açmak yeterince sıkıntılı.  Lakin kendine sadakat, sahicilik ve samimiyetinden uzak her üretim, gündelik hazcılığa mahkumdur.

Ne zaman ki dejenere olmuş ruhlarımızı uyandıracak ruh özümüzü elimizi uzatarak mağaramızdan çıkarttığımızda, o an yeniden diriltmeye cüret ettiğimiz o büyük ışık yolumuzu aydınlatacaktır. Kendi alanımızda ( benim için plastik sanatlar ) oluşacak kırılmaya, etkiye ve tarih yazımına bizi götürecek yol bu olsa gerek.

Yoksa sanat ve kültür geleneği temellerinin atıldığı ve nice kıran kırana mücadelelere tanık olduğumuz bu coğrafyada cüretkârsızlığımıza tutsaklığımız ve bu tutsaklıkta ısrarımız sadece körleşmede ki maharetimizi gösterir.

Bizans Rönesans’ının yaşandığı bu coğrafyada  Artuklular gibi  ilim-kültür projelerine ağırlık vermiş kültürlerin bu topraklardaki güçlü sesine  kulak verilmeli, sanat tarihimize sağır, kör ve hatta haince davranmak yerine omurgamızı inşa edecek, bizi kendimize getirecek kültürel mirasımıza samimiyetle dönmeli ve oradan gerçek doğumlarımızı gerçekleştirmeliyiz.

El Greco gibi bir figür olmak örneğin! Ne kadar manidar.
Kanımca, Onlar’dan aldığımız elle aydınlanan yolumuz-ruhumuz, huzura erecektir ve kendi çarmıhımız hafiflerken çarmıhın acılı yolu da insan’a açılacaktır.

Değilse, başkalarından arakladığımız ve hizmet ruhuna sahip fırçalarla girdiğimizi zannettiğimiz ‘atölyeler’ boynumuza taktığımız prangadan başka bir şey olmayacaktır.

Zuhar Adaçoğlu, Nisan 2013



'Lazarus', tuvale yağlıboya, 200x 150, 2009, Zuhar Adaçoğlu

* Spartaküs’ ün ruhuna ve o ruha sahip olanlara armağanımdır.



Kirpi Edebiyat ve Düşün Dergisi için bir yazı denemesi:






 ''My Name is Casper'' sergisi için bildiri


'Bıçak kemiğe dayandı' duygusuyla nefes almaya çalıştığımız şu günlerde, çoğunluğa dayatılan nefes alamama halinin ve sürüklendiğimiz sözüm ona bireyselleşmenin, ne acı bir kılıf olduğunu görmek hınçımızı biledi. Somut varlıklarımız tek başına sessizleştirilirken, yan yana durmanın nefes alma alanımızı genişlettiği noktada ortak sesimiz oluşmaya başladı.


Her gün irrite olmaya başladığımız dünyanın maddi-manevi tahakkümüne direnmek ve bilhassa üretimimiz üzerine yaptığı mikro- faşizan yönlendirmenin ibresini şaşırtmak için üretim sürecimizi tekelimize almaya giriştik. Dünyanın sonlandırılması için çalışan silah sanayi ve saz arkadaşlarını sulu gözlerle izlemek yerine isyanımızı üretim duygumuzla harmanladık.


'Militarizmli günler göreceksiniz çocuklar !' ibaresinin dayatılması, yiten ve tarih olan çocukluğumuzu-umudumuzu tehdit etmekte. Ancak egemen güçlerce ölme-öldürme içgüdüsüyle biçimlendirilen bu yokedici-‘ezen’ de aslında bir çeşit 'ezilen' olup kendi eliyle yok oluşkoşullarını oluşturmaktadır. İnsanlığın zembereğinden boşaldığı bu ortamda resmetme dürtüsüyle, mevcut halle yüzleşerek Prokrustes’ in yatağında eylemleri(mizi) sınıyoruz.


 Zuhar Adaçoğlu

 2009